loading

Çocuğun Velayeti Kime Verilir? Çocuğun Velayetini Nasıl Alabilirim?

VELAYET NEDİR?

Velayet Hakkı:kural olarak küçüklerin, istisnai hallerde kısıtlıların bakım ve korunmalarının sağlanması için onların şahısları ve malları üzerinde ana babanın sahip oldukları görev, yetki ve hakların bütünü şeklinde tanımlanmaktadır.Esas olarak velayet, anne ve baba tarafından çocukların korunması amaçlı bir takım hakları belirtir. Türk Medeni Kanunu 346. madde 2. fıkra gereğince ortak hayata son verilmiş veya ayrılık gerçekleşmişse hakim velayeti eşlerden birine verebilir. Hakim velayeti verirken mutlaka çocuğun menfaatlerini göz önüne alır, almalıdır da. Ancak boşanma sonucunda velayetin kimde olacağı konusunda sadece hakim gözlemleri yeterli değildir. Çocuğa da danışılması gerekir.

Boşanma davaların en çekişmeli noktalarından birisi de müşterek çocuk/çocukların velayetinin kime verileceği noktasıdır. Eşler velayeti alma konusunda ısrarcı olmaktadır; hatta bazı zamanlarda velayet almayı boşanma sürecindeki eşine zarar vermek için dahi kullanmak istemektedirler. Burada ilk tespit edilmesi gereken husus, karı-koca arasındaki tartışmanın, geçimsizliğin velayet istemekle ilgisinin bulunmadığıdır. Velayet kararı verilirken çocuğun/çocukların menfaati doğrultusunda karar verilmektedir.
Taraflar arasında açılan bir boşanma davasında talep halinde mahkeme velayetin kimde kalacağına tedbiren karar verir. Bu tedbir kararı dava sonuçlanıncaya veya şartlar değişinceye kadardır. Tedbiren anneye verilen velayet sonradan babaya veya tam tersi babaya verilen velayet anneye verilebilir. Mahkeme çocuk/çocuklar için en iyi sonuçları düşünüp değerlendirecektir.
Çocuk/çocuklar için velayet kararı düzenlenirken aile mahkemeleri aile mahkemesi uzmanı bilirkişilerden velayete dair rapor alırlar. Bilirkişilerce eşler, uygunsa çocuk ile görüşme yapılır. Taraflar ayrı yaşıyorsa tarafların yaşadıkları evler, evlerin çocuk için uygunlukları, okula mesafeleri, tarafların iş ve çalışma saatleri vb. vb. incelenerek çocuk için en uygun koşul araştırılır. Taraflardan birinin psikolog dışında daha farklı uzmanlık alanlarının çözümleyebileceği sorunları varsa velayete ilişkin rapor farklı birimlerden alınır. Örneğin anne veya babanın intihar girişimi, alkol bağımlılığı varsa, tam teşekküllü bir devlet hastanesi veya üniversite hastanesinden heyet raporu alınır. Bu raporda annenin/babanın velayeti kullanmasının çocuk için olumsuzluklar doğurup doğurmayacağı tespit edilir. Böylece hâkim karar verirken çocuğun lehine olan kararı verebilir.

Velayetin Bırakılmasında Değerlendirilecek Hususlar

 Çocuğun Menfaati

Velayet talep ederken kişi öncelikle çocuğun menfaatini düşünmelidir. 8 aylık bir bebek için anne sevgisi tartışmasızdır ve burada babanın velayet talebinde dahi bulunmaması gerekmektedir.
Velayet düzenlenirken çocuğun yararı her şeyden önde tutulur. Boşanma ve ev­liliğin butlanı halinde velayet düzenlenirken çocuğun yaşı, cinsiyeti, sağlık durumu, sağlık kurumlarından yararlanma kalitesi, çocukların eğilimleri, ailenin parçalan­ması olgusunun en az hissedilmesi, anne sevgisine ihtiyaçları gibi etkenlerin göz önüne alınması gerekir. Evlilik dışı doğan ve babalık davası veya tanıma veya af kanunları çerçevesinde babayla soy ilişkisi kurulan çocukların velayeti doğumla birlikte annede olmakla beraber yargıç gerektiğinde velayeti babaya verebilmelidir. Velayet düzenlenirken hemen her şeye çocuğun yararı açısından bakmak gerekir. Hasta bir çocuğun velayeti anaya verildiği taktirde onun bağlı olduğu sağlık kuru­luşu bu hastalığın tedavisine yeterli cevap veremiyorsa babanın bağlı olduğu sağlık kuruluşu veya babanın olanakları çocuğun sağlık açısından tedavisini yapabilecek yetkinlikteyse çocuğun velayetinin babaya verilmesi daha uygun olacaktır. Çocuk ana şefkatine muhtaç değil ve öteden beri baba yanında kalıyorsa velayetin babaya verilmesi gerekir.

Çocuğun Yaşı

Çocuğun velayeti konusunda kendisine takdir yetkisi tanınmış olan hakimler, çocuğun velayetinin kime verileceğine karar verirken esas unsur olarak  çocuğun menfaatini  göz önünde bulundurmaktadırlar. Hakimler tarafından çocuğun menfaati değerlendirilirken, hangi ebeveynin çocuğa daha iyi bir gelecek sağlayacağı, çocuğun kimi tercih edeceği ya da çocuğun ihtiyaçlarını kimin daha iyi karşılayacağı gibi unsurlar göz önüne alınarak değerlendirme yapılmaktadır. 
Hakim tarafından velayetin kime verileceğine karar verilirken dikkate alınacak hususlarda bir diğeri ise  çocuğun yaşıdır.  Zira, henüz anne bakımına muhtaç olan bir çocuğun anneden alınarak babaya verilmesi, çocuğun sağlığı ve kişisel gelişimi açısından çocuğa büyük zararlar verebilecektir. Dolayısıyla, küçük çocuğun velayetinin kime verileceği konusunda toplumdaki genel kanı, çocuğun bu dönemde anne şefkatine daha fazla ihtiyaç duyduğudur. Buna göre; 
Türk Hukuku uygulamasında, 0 – 3 yaş  arasındaki 
çocukların anne bakım ve şefkatine mutlak olarak muhtaç oldukları kabul edilmektedir. 3 yaşına kadarki çocuğun velayetine karar verilirken, annenin işinin, evinin, kazandığı miktarın ve hatta yaşam tarzının herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Yargıtay, istikrarlı olarak verdiği kararlarda, bu yaşlardaki çocukların velayetinin anneye bırakılmasını hükme bağlamaktadır.
Çocuğun yaşının 3 ila 7 arasında olması halinde ise,
Çocuğun annenin bakım ve şefkatine daha az muhtaç olduğu görülmektedir. Ancak, bu dönemleri yaşayan bir çocuğun da anneden alınarak babaya verilmesi istisna teşkil etmektedir. Örneğin, annenin çocuğun sağlığına zarar vermesi, çocuğa bakmaktan aciz olması, annenin sağlığının kötü durumda olması gibi sebepler halinde, çocuğun velayeti anneden alınarak babaya verilebilir. Burada hakim, annelik veya babalık duygularının tatmininden öte çocuğun menfaatini dikkate alarak bir karar vermektedir.
6- 12 yaş okul çağında olan çocukların
velayetinin belirlenmesinde yaş yine önem arz etse de, burada tarafların çocuğa sunacakları maddi imkanlar da ön plana çıkmaya başlamaktadır. Bu noktada hâkimin değerlendirmesinde dikkate alacağı en önemli husus, hangi eşin çocuğa daha iyi bir eğitim ve gelecek sağlayabileceği olacaktır. 6-12 yaş döneminde bulunan bir çocuğun velayeti hakkında karar verilmeden önce, mahkeme, uzman bir pedagog aracılığıyla çocuğu dinleyecek ve bu şekilde çocuğun fikrine de başvurmuş olacaktır. Ancak, velayetin kime verileceği konusunda, kanun tarafından hâkime geniş takdir yetkisi tanındığından, çocuğun fikri de hâkim için bağlayıcılık teşkil etmeyecek, hâkim yine çocuğun menfaati doğrultusunda karar verecektir
12 yaş ve üzeri dönemlerde,
Çocukların belirli bir olgunluğa eriştiği ve kendilerini istedikleri biçimde ifade edebilecekleri düşünülmektedir. Bu genel kanı karşısında, hakimler de çocukların kendilerini rahatlıkla ifade edebileceklerini, yanında kalmak istedikleri ebeveynlerini seçebileceklerini düşündüklerinden, çocukları dinleyerek velayeti tayin edebilmektedirler
Bu durum uluslararası alanlarda da düzenlemelere konu olmuş ve ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, 12 yaşını tamamlamış çocukların velayeti hakkında karar verilmesinden önce, mahkemenin bu çocukları dinlemesi gerektiği kabul edilmiştir.

Çocuğun Dinlenmesi

İyiyi kötüden ayırt etme gücüne sahip çocuğun ya doğrudan ya da aile mahke­mesinde görevli uzmanlar tarafından dinlenmesi velayet konusunda düşüncesinin alınması, idrak gücüne sahip çocuğun velayet konusunda ortaya koyduğu tercihe tüm dosya ve toplanan deliller de nazara alınarak değer verilmesi gerekir. Velayet düzenlenirken çocuğun gvenliği göz önünde bulundurmalı yargıç çocuk açısından en uygun olan kararı vermelidir.Yüksek Yargıtay 2. Hukuk dairesinin de istikrar kazanan içtihatlarına göre TMK 339. maddesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklan Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddesi gereğince çocuğun görüş ve düşüncesi alınmadan karar verilmesi doğru bulunmamaktadır.

Çocuğun Anne Bakım ve Şefkatine Muhtaç Olması

Çocuğun ana bakım ve şefkatine muhtaç olması halinde kural çocuğun velaye­tinin anaya verilmesidir. Ana bakım ve şefkatine muhtaç olan çocuğun ananın ya­nında kalması bedeni ve fikri gelişmesine engel olduğu ve hemen meydana gelecek bir tehlikenin varlığı kanıtlanmadıkça velayetinin anaya verilmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 11.03. 1998 tarih, 2-175 K, 213 sayılı kararında 1990 doğumlu bir çocuğun ana bakım ve şefkatine muhtaç olduğuna karar vermiştir. Uygulamada hangi yaş gurubu çocukların ana bakım ve şefkatine muhtaç olduğu sorunu Yargı­cın önündeki en önemli sorundur.
Yargıç toplanan delillere göre çocuğun ana bakım ve şefkatine muhtaç olup ol­madığını saptamalıdır. On yedi yaşında olduğu halde gerek zeka gerekse bedensel özür sebebiyle ana bakım ve şefkatine muhtaç olan çocukların da olduğunun kabu­lü gerekir.
Yargıç, tarafların isteklerine,çocuğun arzusunu ve psikolog ve pedagog raporu ve sosyal hizmetler uzmanının görüşünü ve kendi gözlemlerini de ekleyerek çocuğun ana bakım ve şefkatine muhtaç olup olmadığını saptamalıdır. Ancak çok küçük yaş­taki bir çocuğun ana bakım ve şefkatine muhtaç olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Yargıç çocuğun ana bakım ve şefkatine muhtaç olduğunu saptadıktan sonra ço­cuğun velayetinin anaya verilmesine bir engel olup olmadığını araştırmalıdır.

Çocuğun Alıştığı Ortam

Çocuğun alıştığı ortamdan ayrılmamasına özen gösterilmesi gerekir. Çocuğun alıştığı ortamdan ayrılması onun ruh sağlığını etkileyebilir. Yargıç velayeti düzen­lerken çocuğun öteden beri alıştığı ortamı da göz önünde bulundurmalıdır. Yargı­tay 2.H.D.bir kararında “velayet düzenlenirken asıl olan çocukların gelişimi ve geleceğinin düşünülmesidir. Dosya kapsamına göre çocukların baba yanında ol­dukları gerçekleşmiştir. Fiili duruma rağmen alıştıkları çevrenin değiştirilmesine sebep olacak şekilde çocukların annelerinin velayetine bırakılması sakıncalıdır. Öte yandan dosyada baba yanında kalmaları halinde küçüklerin bedeni, fikri ve ahlaki gelişmelerine engel olacağı yolunda ciddi ve inandırıcı bir delil de yoktur. Çocukla­rın velayetinin babalarına bırakılması gerektiğine karar vermiştir”. Uygulamada özellikle baba çocuklarını kaçırıp sonra da onları alıştığı çevreden uzaklaştırmanın yanlışlığını savunmaktadır. Bu durumda fili durumdan söz etmenin olanağı yoktur.

Çocuğun  Gelecekteki Yararlarının da Gözetilmesi:

Velayet düzenlenirken çocuğun o andaki çıkarları yanında gelecekteki yararlarının da göz önünde tutulması gerekir. Ana çok tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalığa tutulmuşsa sırf çocuk ana bakım ve şefkatine muhtaç diye çocuğun velayeti anaya veri­lip çocuğun sağlığının tehlikeye atılması düşünülemez. Yargıtay 2.H.D.bir kararın­da “boşanma sebebi eş cinselliğe başka bir deyişle seviciliğe dayandığına göre böy­lesine hastalık derecesine varan bir alışkanlığı bulunan kadına kız çocuğunun vela­yetinin verilmesi onun geleceğini tehlikeye düşüren bir durum meydana getirebilir. Küçüğün idrak çağına erip kişiliği zarara uğradıktan sonra onu, anasından uzaklaş­tırmak hiçbir anlam taşımaz Çocuk henüz kötü alışkanlıklar edinmeden, gerekli önlemlerin alınması zorunludur. Hal böyle olunca küçüğün ahlaki gelişimine önce­lik ve şefkatin üstünde değer verilmesi gerektiğine” karar vermiştir.

Çocukların Birbirinden Ayrılmaması

Velayet düzenlenirken çocukların birbirinden ayrılmamasına özen gösterilme­lidir. Boşanmanın olumsuz etkisinin atlatılabilmesi bakımından kardeşlerin birbi­rinden ayrılmamasına özen gösterilmelidir. Çocukların birbirinden ayrılmaları ruh­sal bakımdan olumsuz etki yapabilir. Bu durum ayni zamanda çocukların alıştığı çevreden ayrılması sonucunu doğurur. Kardeşler arasında zamanla oluşan ortak yönlerin kaybolmasına ve dayanışmanın yok olmasına da sebebiyet verebilir. Bu bakımdan çocukların birbirlerinden ayrılmadan velayetlerinin düzenlenmesi gerekir.
“Erkek çocuk babaya kız çocuk anneye verilir” gibi genellemeler yanlıştır. Uygulamada genellikle kardeşlerin kardeş ilgi ve sevgisi ile büyümesi için çocuk sayısı birden fazla ise velayetin bir tarafta toplanması yönünde karar verilmektedir. Yani 2 çocuk varsa ikisi de anneye veya ikisi de babaya verilmektedir.

Annenin Vesayet Altında Olması

Ana bakım ve şefkatine muhtaç olduğu halde ana vesayet altındaysa (kısıtlanmasına karar verilmişse) çocuğun velayeti anaya verile­mez. Yargıtay 2.H.D. bir kararında “ana vesayet altında (kısıtlı) bulunduğuna göre, velayeti doğrudan doğruya kullanması mümkün değildir. Bu hakkın temsilci (vasi) eliyle kullanılmasına da Medeni Kanunun 16. Maddesi engeldir. Bu yön düşünül­meden, velayetin kısıtlı (vesayet altında bulunan) anaya verilmesinin yanlış oldu­ğuna karar vermiştir”.
Ana cezaevinde bulunuyorsa:
Ana cezaevinde bulunuyorsa bu durumda ço­cuk ana bakım ve şefkatine muhtaç olsa bile çocuğun velayetinin bir engel olmadığı takdirde babaya verilmesi gerekir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.09. 1994 tarihli bir kararında 22.04.1992 doğumlu bir çocuk için “anne birden çok dolan­dırıcılık suçu işlemiş ve hakkında mahkumiyet kararı verilmiş, halen de cezaevinde bulunmaktadır. Çocuğun anneanne ve dedesinin yanında kalmasına, davalının an­nelik görevlerini gereği gibi yerine getirememiş olmasına göre, babanın da bir engeli saptanmaması karşısında velayetin babaya verilmesi gerektiğine karar vermiştir”.

H- Babanın Özel Durumu

Çocuk ana bakım ve şefkatine muhtaç olmasa bile babanın özel durumu nede­niyle velayet babaya verilmeyebilir. Babanın ayyaş, esrar bağımlısı, çocuğun bedeni fikri ve ahlaki gelişmesine engel olacak bir yaşantısının olması, sık sık evi terk et­mek zorunda olduğu bir mesleğinin olması, sürekli gece vardiyasında çalıştığı hal­de gece çocuğa bakacak bir yakınının olmaması gibi durumlarda çocuğun velayeti­nin babaya verilmemesi uygun olur.

Boşanma Sebebinin Velayete Etkisi

Boşanma sebebi velayetin düzenlenmesinde doğrudan doğruya etkili değildir. Ancak zina sebebiyle veya suç işlenmesi yani eski deyimle terzil edici, rezil edici suç işlenmesi sebebiyle boşanma halinde bu durumda olan eşe velayetin verilmemesi uygun olacaktır. Eşlerden birinin çocukları dövmesi boşanma sebebidir. Çocuğun velayetinin boşanmaya sebep olan tarafa verilmesi doğru olmayacaktır. Aksi seni çocukları dövdüğün için boşuyorum ancak çocukların velayetini sana veriyorum onları dövmeye devam edebilirsin demek olur ki bu kabul edilemez bir sonuçtur.

 Ana ve Babalık Duygusu

Gerek velayet düzenlenirken gerekse kişisel ilişki kurulurken ana ve babalık duygusunun tatmin edilmesinin de göz önünde tutulması gerekir. Ana ve babanın çocuk sevgisine gereksinimi kadar çocuğun da hiç kuşkusuz ana ve baba sevgisine ihtiyacı vardır. Esasen hiçbir gerekçe çocukların ana ve babadan ayrılmalarını haklı duruma getiremez Ancak zaruretlerin de olduğunu kabul etmek gerekir. Hiçbir şey çocuğun ayrı kalmak durumunda kaldığı ana veya babasına koşarak onun kollarına atlamasının ve sarılıp öpmesinin tatminini karşılayamaz. Çocuk açısından ortaya çıkan bu olumsuzluğun en az zarar verecek şekilde geçiştirilmesi amaçlanmalıdır. Velayet ve kişisel ilişki düzenlenirken sadece analık ve babalık duyguları değil ço­cuğun ana ve baba gereksinimleri de göz önünde tutulmalıdır.

Genç kızlık çağındaki çocuğun velayeti:

Genç kızlık çağındaki çocuğun ve­layetinin anaya verilmesi öncelikle düşünülmesi gereken bir sorundur. Yargıtay 2.H.D.başka bir kararında da “Boşanma sonucu ortak çocuğun velayetinin düzen­lenmesinde (4721 satıh T.M.K. 182. Maddesi) ya da velayetin kullanılmasının değiş­tirilmesinde (4721 sayılı T.M.K. 183. Maddesi) öncelikle çocuğun sağlıklı olarak fikri ve bedeni gelişmesi, eğitimi için gereken olanakların sağlanması, geleceğinin hazır­lanması gibi hususların göz önünde bulundurulması, mümeyyiz (iyiyi kötüden ayırt edebilen) küçüğün de dinlenmesi bu suretle delillerin birlikte değerlendirilme­si gerekir…… Babanın, annesiyle birlikte kaldığı iki odadan ibaret olan evde küçüğün bir çalışma odası bulunmadığı, bu durumda derslerine çalışma imkânlarından yok­sun kaldığı, babanın gerekli ilgiyi göstermediği hatta tedip (terbiye) sınırını aşar şekilde dövdüğü gerçekleşmiştir. Küçük 1976 doğumlu olup genç kızlık çağındadır. Bu yönden annenin arkadaşlığına ve yardımlaşmasına ihtiyacı vardır. O halde vela­yetin anneye verilmemesi için hiçbir sebep olmadığına”. Karar vermiştir.
Yargıç uzmanlık gerektiren durumlarda bilirkişi görüşüne başvurabilir. Velayet düzenlenirken çocuğun yaşayacağı çevre hakkında da gerekli bilginin elde edilmesi gerekir. Yargıç gerekli gördüğü taktirde sosyal hizmetler uzmanı bir bilirkişiye başvurup onun da görüşünü almalıdır. Çocuğun psikolojik bakımdan en uygun ortamda büyüme hakkı vardır. Yargıç gerektiğinde bir psikolog ve pedagoga baş­vurmalı onun da görüşünü aldıktan sonra tüm delilleri birlikte değerlendirip çocuk açısından en uygun kararı vermelidir.

Evlilik İçi Velayet

4721 sayılı T.M.K. unun 336. Maddesine göre “evlilik devam ettiği sürece ana baba velayeti birlikte kullanırlar”. Ancak bazen evlilik sona ermediği halde eşlerin çok büyük gerginlik sonucu ayrı yaşadıkları yanında olan tarafın çocuğu diğer ta­rafla görüştürmediği görülmektedir. 4721 sayılı T.M.K. un 336/2. Maddesi ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hâkim, velayeti eşlerden birine verebilmekledir. Eşlerden birinin yarattığı fili durum çocuğun ruhsal ve bedensel gelişmesine olumsuz etki de yaratabilir. Bu durumda Yargıç 4721 sayılı T.M.K. unun 346. Maddesinde öngörülen tedbirleri alabilir. 4721 sayılı T.M.K. un 346. Maddesine göre çocuğun menfaati ve gelişmesinin tehlikeye düşmesi ve ana baba­nın bu duruma çare bulamamış olmaları veya bu duruma engel olacak güçlerinin olmaması halinde yargıca çocuğun korunması için gereken tedbirleri alma görevi yüklemektedir.
Yargıç, evlilik sona ermemiş olsa bile çocukların eşlerden hangisinin yanında kalması gerektiğine karar verebilir, verilmeyen tarafla çocuklar arasındaki kişisel ilişkiyi düzenleyebilir. Yargıcın bu anlamda verdiği karar velayet kararı olup Yargı­tay Hukuk Genel Kurulunun 8.11.1967 tarih 245/512 sayılı kararı 4721 sayılı T.M.K. un 336/2. Maddesi karşısında değerden düşmüş olup evlilik devam ettiği halde ortak hayatın sona ermesi veya ayrılık halinin gerçekleşmiş olması sebebiyle çocu­ğun velayeti eşlerden birine verilebilmektedir. Bu halde velayet hakkı velayet ken­disine verilen eşe ait olmaktadır. Kişisel ilişki de kamu düzeniyle ilgili olması bakı­mından bu durumda yargıcın kendiliğinden kişisel ilişkiyi de düzenlemiş olması gerekir. Çocuk eşlerden velayet verilen tarafla birlikte yaşamını sürdürecek ve ya­nında bulunmayan eşle çocuğun kişisel ilişki kurması sağlanmış olacaktır.

Baba Çocuğunu Nasıl Görür?(Çocukla Kişisel İlişki Kurulması)

Hakim, çocuğun velayetinin kimde kalacağını tayin ederken, velayeti almayan taraf ile çocuk arasında da bir şahsi ilişki tesis eder. Burada amaç, velayeti almayan tarafın annelik – babalık duygularının tatmin edilmesidir. Örneğin iki haftada bir, hafta sonları belirli saatler arasında, çocuk belirli bir yaşa ulaşmış ise ayın belirli günlerinde yatılı olarak, dini bayramların bir bölümünde, sömestr tatilinin bir bölümünde, yaz tatilinin bir bölümünde, yıl başlarında, doğum günlerinde vs. olmak üzere belirli dönemlerde velayeti almayan taraf ile çocuk arasında kişisel ilişki sağlanması kanun tarafından zorunlu tutulur. Zira çocuğun velayetinin bir tarafa verilmiş olması diğer tarafın çocuğu göremeyeceği anlamına gelmez. Bu nedenle velayeti almayan tarafın da çocukla görüşmesinin önü hakim tarafından açılacaktır.
Velayet kendisinde olmayan eşin, çocuk/çocuklar ile görüşü mahkeme kararı ile düzenlenir. Bu karar icra edilebilir netliktedir. Bu kararda hangi gün/günler, hangi saatlerde görüşme yapılacağı açık açık yazılmalıdır. Bu karara rağmen çocuğu göstermekten imtina eden eş için çeşitli yaptırımlar uygulanmaktadır. Öncelikle icra marifetiyle çocuk görmeye gidilir. Polis, icra memuru ve pedagog ile birlikte gidilip çocuk alınmaya çalışılır ki bu durum çocuk için başlı başına bir travmadır. Yine icra ile gidilmesine rağmen çocuk gösterilmezse, çocuk adreste yoksa icra ceza mahkemesine şikayette bulunulabilir. Bu şikayet sonrası şartlar ve usul işlemleri eksiksiz yerine getirilmişse velayet hakkını kullanan taraf hakkında hapis cezası verilebilir.

Büyük baba ve büyük anneler de çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteyebilirler mi?

Üçüncü kişilerin, koşulları gerçekleştiği takdirde çocukla kişisel ilişki kurma hakkı mevcuttur. Ancak kurulacak bu kişisel ilişki süresinin ana ve babaya tanınan genişlikte olması beklenemez.
Ancak; babaanne ile torun arasındaki kişisel ilişki, “aile bağlarını” güçlendirmek ve geliştirmek, torun sevgilerini tatmaya elverişli olacak yeterlilikte olmalıdır.
Örneğin Davacı babaanne ile küçük arasında, her dini bayramda kişisel ilişki kurulması amaca uygun olmayacak şekilde uzun süreli bulunmuş ve daha uygun sürelerle kişisel ilişki kurulması için verilen karar bozulmuştur.

Velayet Değişikliği Yapılabilir mi?

Boşanma davası ile birlikte verilen velayet kararı kesin bir karar değildir. Taraflar şartların değişmesi ile her zaman velayetin değiştirilip kendisine verilmesini isteyebilir. Örneğin boşanma kararı ile eşlerde A’ya velayet verilmişse ve A çocuk/çocuklara şiddet uygulamaya başlamışsa, B velayet davası açarak velayetin kendisine verilmesini isteyebilir. Velayetin değiştirilmesi için açılacak davada haklı gerekçeler bulunmalıdır. Velayet kendisinde olan eşin sevgilisi olması/nişanlanması/evlenmesi velayetin değiştirilmesi için haklı gerekçe değildir. Çocuğumun üvey anne/üvey baba ile büyümesini istemiyorum demek haklı bir gerekçe değildir.
Velayet konusunda karşılaştığımız sorunlardan biri de velayeti alan eşin çocuğu diğer eşe göstermekten kaçınmasıdır. Burada yapılması gereken, devlet kanalı ile görüşme saatlerinde çocuğu almaktır. Çocuğunu görmek isteyen taraf, elinde bulunan mahkeme kararı ile icra dairesine başvuracak ve çocuğun görüşme günlerinde kendisine verilmesini talep edecektir. Yapılacak yasal işlemlere rağmen velayet sahibi eş çocuğu diğer eşe göstermekten kaçınmaya devam ederse velayet kötüye kullanılmış olur ve çocuğu göremeyen eş mahkemeye başvurarak velayetin kendisine verilmesini talep edebilir.

Velayet Verilen Tarafın Ölmesi

Kendisine velayet verilen tarafın ölmesi halinde velayet hakkı kendiliğinden öbür eşe geçmez. Velayet verilen tarafın ölmesi halinde velayet askıda kalır. Bu durumda velayetin yeni bir Yargıç kararıyla düzenlenmesi gerekir. 10. 11. 1954 gün ve 17/24 sayılı içtihadı Birleştirme Kararına göre evlat edinenin ölmesi veya evlatlık sözleşmesinin kaldırılması halinde velayet küçüğün ana babasına dönmez,

Anlaşmalı boşanmada çocukların velayeti nasıl belirlenir?

Anlaşmalı boşanmada, eşler boşanmanın sonuçları ve çocukların velayeti konusunda anlaşmalıdır. Bu anlaşmanın tarafların serbest iradesi ile yapılıp yapılmadığına dair hakim tarafları dinler ve çocuğun yüksek yararına uygun bulduğu takdirde protokolü onaylar, aksi halde boşanma gerçekleşmez.

Ortak Velayet nedir?

Ortak velayetle boşanan anne-baba çocuğun sağlık ve eğitim ile ilgili kararlarını ortak alacak giderlerine ortak katılacak ve eşit şartlarda çocukla görüşecektir. Ortak velayet gönüllük esasına dayalıdır. Evliliğin boşanmayla sonlanması halinde ortak velayet asıl olup velayetin eşlerden birine verilmesi istisna olandır. Aile mahkemesince ortak velayet konusunda idrak çağındaki çocuğun görüşü alınmalı gerekirse uzman görüşüne başvurulmalıdır. Çocuğun giderlerine taraflar kural olarak eşit şekilde katılırlar. Talep halinde her bir eşin yapacağı katkı miktarı mahkemece belirlenir. Tarafların ortak velayet talebi çocuğun güvenliği ve üstün yararına aykırı ise velayet eşlerden birine verilmeli, her ikisi de elverişli değilse vasi atanması için vesayet makamına ihbarda bulunulmalıdır. Mahkemede görülmekte olan boşanma davası sırasında ‘ çocuğun güvenliğine ve üstün yararına’ aykırı olduğuna dair yeterli kanaat, olgu ve delil bulunmadığı anlaşıldığı takdirde velayetin ana ve babaya ortak verilmesi artık mümkün olacaktır. Uygulama ülkemizde yeni olup yavaş yavaş örnek Yargıtay kararları da çıkmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Türkiye’de ortak velayetin mümkün olduğuna dair 20.02.2017 tarihli ilk kararını vermiştir.
Türkiye’nin 14 Mart 1985 tarihinde imzaladığı “11 No’lu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’ye Ek 7 No’lu Protokol”ün onaylanmasının 25 Mart 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 6684 sayılı kanunla uygun bulundu. Yürürlüğe giren bu uluslararası andlaşma ile boşanmalarda çocukların velayetinin ortak olması ülkemizde de uygulanabilir hale geldi . Buna göre evliliğin boşanmayla sonlanması halinde ortak velayet asıl olup; velayetin eşlerden birine verilmesi istisna olacaktır. Ek 7 No’lu Protokol”ün 5. maddesi hükmüne göre “Eşler evliliğin sona ermesi durumunda, çocukları ile ilişkilerinde medeni haklar ve sorumluluklardan eşit şekilde yararlanırlar” hükmü bulunmaktadır.

No comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

S.S.SHemen Ara!WhatsApp